Başkenti : Hanoi
Nufusu : 78.000.000
Yüzölçümü : 329.566 km2
Yönetim : Viet Nam Sosyalist Cumhuriyeti
Vize : Dış temsilciliklerden 15 günlük
İklim / Ne zaman gitmeli : Güneydoğu Asya ülkelerinde, Türkiyedeki gibi dört mevsim yok. Viet Nam da iki mevsim var “sıcak mevsim” ve “çok sıcak mevsim”. Yolculuk için en ideali, Kasım ve Mart ayları içerisinde kalan period. Hava sıcaklığı Nisan ve Ekim aylarında en yüksek seviyededir. Mayıs’tan Eylül’e kadar olan period en çok yağış alan “ıslak sezon”dur. Elbette hava sıcaklığı ve yağış kuzey ve güney bölgelerine göre değişiklik göstermektedir.
KISA TARİHİ : Hazırlanıyor...
YOL NOTLARI : Bankok havaalanında dört saatlik bekleyişten sonra Vietnam havayollarına ait uçak, İstanbuldan ayrılışımdan onyedi ve havada geçen toplam onbir saatlik uçuştan sonra akşam sekizde beni Hanoi’nin Noi Bai havaalanına ulaştırdı.
Pasaport kontrolü oncesi tüm yolcular, termal bir kameranın önünden geçerek SARS ve kuş gribi taşıyıcısı olma ihtimaline karşı ateşlerimiz ölçüldü. Havaalanından 28 km’lik yolculuktan sonra, merkezdeki Ving Quang otelinin penceresiz, hücre gibi odasına yerleştim. Eğer güneydoğu asyada şehir merkezinde kalacaksanız, dışarıda sabaha kadar süren yoğun motosiklet gürültüsüne karşı penceresiz odalar en doğru seçim.
Gece onbirde keşif için kendimi sokağa atıp motosiklet kiralayacağım adresi bulduktan sonra gece yarısı otele döndüm. Uyku ilacı almama rağmen önceki gece uçuş sırasında uyuyamamıştım. Dayanılmaz derecede yorgun ve uykusuzum ancak odamın dışarıya bakan hiç penceresi olmamasına rağmen dışarıdan gelen motosikletlerin gürültüsünden uyuyamadım.
Sonunda uykudan vazgeçip altı buçukta motosiklet kiralayacağım dükkanın yolunu tuttum. Vietnam’a 175 cc üzeri motosiklet girişi ve ithalatı yasak. Vietnam’da servis ve yedek parça sıkıntısı olmayan, Belarus malı 125 cc’lik Minsk motosiklet kiraladım. Otelden çantalarımı motosiklete yükleyip Hanoinin kaotik trafiğinden beni dışarı çıkarmaları için tekrar dükkanın yolunu tuttum.
Hanoi çıkışında refakatçimden ayrıldığımda saat on’u gösteriyordu. İlk durağım dört saat sonra Hanoi’ye 185 km uzaklıktaki Moc Chau şehri. Etrafı yüksek dağlarla çevrili, Vietnam’ın en iyi çaylarını yetiştiği süt endüstrisi merkezi. Moc Chau’da sonra yol çalışması nedeniyle sürüş eziyete dönüştü. Sonunda hava karardıktan bir saat sonra Yen Chau’ya ulaştığımda yoldaki kızıl renkli toprak ve terden yoğrulmuş çamurdan heykele benziyordum.
Akşam yemeğini otelin yanındaki lokantada yerken raflardaki büyük kavonozlardaki sıvının içindeki yuvarlaklar dikkatimi çekti. Sorduğumda, restoran sahibi, kavanoz içindeki pirinç şarabını bir bardağa doldurup ikram etti. Bardağın dibini bulduktan sonra, yuvarlakların sırrını öğrendim. Meğer keçi testisiymiş. Sonraları tüm restoranlarda bu tür görüntüler de arttı. Pirinç şarabı dolu kavanozla büyük eşek arıları, kırkayaklar, akrepler, gecko, ve yılanlarla dolu. En pahalı pirinç şarabı ise içinde üç metrelik kobra yılanı olanlar. Vietnamlılar herbir hayvanın farklı hastalıklara iyi geldiği sanısıyla bu ilaç-şaraplardan içiyorlar.
Sabah yedide uyanıp sekiz buçukta yeniden yola koyuldum. Yol inşaatı bir sure sonra bitti, dar ama temiz asfalt yolda üzerime üzerime gelen Rus malı eski kamyon trafiği de azaldı Öğleyin Son La’ya ulaştığımda beklediğim Vietnam burada karşıma çıktı. Çevredeki vahşi yeşillikte umduğum Vietnam’ı buldum. Bu kısa molada, Fransız kolonial dönemden kalma eski hapishaneyi gezdikten sonra yine yola koyuldum.
Artık yerleşim yerleri arasındaki mesafeler uzadı ve yoğun trafik yok denecek kadar azaldı. Pha Din geçidinden geçerken yol işçilerinin öğle yemeği davetini, odun ateşi üzerinde tüyleri ve iç organlarıyla kızaran kedi büyüklüğündeki farenin tadını merak etsem de kibarca reddettim. Başka bir işçinin kucağındaki fare, kara gözlerini birazdan kızaracağı ateşten alamıyordu. Bu kadarı bana bile fazla. Son La ile Dien Bien Phu arası sadece 150 km. Toplu taşıma arçlarıyla altı saat çeken yolu motosikletle üç saatte alarak Laos sınırına 34 km uzaklıktaki Dien Bien Phu’ya ulaştım.
Sanırım yeryüzünde Vietnamlılar kadar çok savaş gören ve acı çeken ulus olmamıştır. Önce Çin, ardından Japon, sonra Fransız ve son olarak Amerikan işgalleri. Dien Bien Phu Vietnam’ın özgürlük savaşında önemli rolü olan bir şehir. Ho Chi Minh’den son sonra Vietnam’ın ikinci ulusal kahramanı Vo Nguyen Giap’ın Fransız sömürgesine karşı başlattığı savaş 6 Mayıs 1954’te bu şehirde noktalanmış. Bu gün 94 yaşındaki Vo Nguyen Giap, Fidel Castro gibi halen yaşayan devrimci efsanelerden.Öğleden sonra yola çıkıp Lai Caou’ya ulaştım.
Öğle yemeğinden sonra Paso’ya doğru üçte yola çıktım. Paso’ya 17 km kala korktuğum başıma geldi ve motosikletin benzini bitti. Bu ıssız dağ başında oturup beklemekten başka yapacak hiç bir şey yok. Yarım saat sonra yoldan geçen motosikletli genç çiftten yardım istedim, beş km ileriden bana iki litre benzin getirdiler, sonunda Paso’ya ulaşıp temiz ve sevimli ahşap otelin süitine yerleştim.
Hanoiden ayrıldığımdan beri rastladığım tek turist, aynı oteli paylaştığım Belçika büyükelçisi ve eşiydi. Bu küçük kasabada hava oldukça serin olmasına rağmen sivrisineklerden rahat huzur yok. Yemekten sonra gece otelin geniş terasında konyağımı yudumlarken ağzıma sert taneler gelmeye başladı daha sonra huylanıp odanın ışığında bardağı incelediğimde dibinde bir parmak kalınlığında küçük haşeratlarla dolu olduğunu görünce konyaktan vazgeçip yataktaki cibinliğe sığındım.
Dokuzda Pasodan ayrılıp, Vietnamın en yüksek dağının bulunduğu 3143 m.lik Fansipan dağında uzun ve keyifli bir sürüşten sonra saat birde Sapa’ya ulaştım. Burada sıcaklık on beş derecenin altında ve ortalık turist kaynıyor. Turistik Sapa’dan kaçarcasına uzaklaşıyorum.
Dört buçukta Çin sınırına bir-kaç yüz metre uzaktaki Lao Cai’ye ulaştım, amacım hava kararmadan once Bac Ha’ya ulaşmak olduğu için oyalanmadan yeniden dağlara doğru sürmeye devam edip akşamın karanlığında, bozuk toprak yolda iş makinaları arasında sıyrılıp saat altı’da Bac Ha’ya ulaştım.
Sabah yağmurla uyanıp, çekişi düşen motosikleti otelin yanındaki motosiklet tamircisi bayan ustanın ellerine teslim ettim. Erkeklere yakışan bir ustalıkla motosikleti tamir edip, bir de deneme sürüşünden sonra bir saat içinde bana teslim etti.
Yağmura rağmen dokuzbuçukta yola koyulup Ha Giang’a oradan da savaş sırasında Vietnamın ulusal kahramanı Ho Chi Min’in karargah olarak kullandığı, bir günlük mesafedeki Hang Pac Bo’daki mağaraya gitmek istiyordum. Ancak elimdeki harita ve rehber kitapta bundan sonrası için fazla bilgi yok. Yol kenarındaki “girilmez, yasak bölge” uyarılarına aldırmadan, yağmur ve sis altında geçen elli km’den sonra haritada olmayan Xin Mcai şehrine ulaştım.
Fotoğraf çekerken yanıma gelen asker engel olmaya çalıştı. Ben işaret diliyle gitmek istediğim yönü gösterince de önüme geçip engel olup geldiğim yöne geri dönmem konusunda ısrar edince aramızda işaret diliyle tartışma başladı. Bu arada bir kaç asker daha geldi. Yarım saat süren tartışma sonrasında diğerleri sıkılıp ayrıldı son kalan asker de ne halin varsa gör dercesine beni bıraktı. Kazanmış olmanın guruyla üç km daha devam ettim. Vietnam’da yollarda sıklıkla olan bariyerlere alıştığım için açık bir bariyerden geçtim ama bir sure sonra yol garipleşmeye başladı, durup geri baktığımda yolda bir takım insanlar bana işaret ediyorlar. Geri döndüğümde bu sefer askerler de geldi ve daha ciddiler, pasaportumu aldılar. Anladım ki bir sınır ihlali durumu söz konusu. Meğerse yolun bir kaç-yüz metre sonrası Çin. Özür dileyip, pasaportumu alıp sessizce yine Bac Ha’ya dönerken Ha Giang’a giden levhayı görüp saptım. Ancak bu kestirme yola patika demek daha doğru Çamur ve çakıldan ibaret ve hiç araç trafiği olmayan bu yolda sekiz km gittikten sonra yağmur ve sisle birlikte şansımı daha fazla zorlamamak için Ha Giang’a gitmekten vazgeçip Bac Ha’ya geri döndüm. Dağ yolundan tekrar inişe geçip asfalta ulaştım. Akşamın karanlığında Yen Bai’ye ulaşıp orman içindeki tek temiz oteline yerleştim.
Halong körfezine gitmek üzere sabah Yen Bai’den ayrıldım. Dağlardan indikçe tropikal sıcak yine bunaltmaya başladı. Tuyen Quay üzerinden, günler sonra ilk defa gündüz gözüyle Thai Nguyen’e ulaştım. On gündür kuzey Vietnam dağlarında geçen yorucu yolculuktan sonra öğleden sonrasını ertesi sabaha kadar otelde dinlenerek geçirdim.
Sabah, şehirde bir buçuk saat arandıktan nihayet Halong’a giden kestirme yolu buldum. Köylerin, tarlaların ve derelerin içinden geçen 50 km’lik toprak yolu üç saatde alarak sonunda otoyola çıkıp hava kararırken Halong şehrine ulaştım. Tüm seyahatim boyunca kaldığım tek beş yıldızlı otel konforunu kısa süreli de olsa burada yaşadım. Öğleyin feribotla Halong’dan Hon Gai adasına geçtim. Küçük ada turundan sonra eski ahşap bir teknenin kaptanıyla beni ve motosikletimi Cat Ba adasına götürmesi için anlaştım. Hydrofoillerle bu yolu bir saatde almak mümkün ancak motosikleti yüklemek mümkün olmuyor. Ağır ağır yol alan eski teknenin üç yolcusundan biri olarak seyir ederken Halong körfezindeki binlerce adacıkları da görüntüleme fırsatım oldu. Dört saat sonra Cat Ba adasına ulaşıp küçük bir pansiyonun deniz manzaralı odasına yerleştim.
Sabah ilk olarak adadaki “Gizli Hastane” mağarasını gezdim. Halong körfezinin Amerikan işgali sırasında, yaralı Viet Minh gerillalarının tedavi edildiği bu mağara hastane, devasa bir dağın içerisine oyulmuş tüneller ve geniş dehlizlerden oluşuyor. Daha sonra adanın en yüksek dağına tırmanıp çevreyi kuşbakışı görme fırsatım oldu. Adanın arka taraflarında kısa gezintiden sonra akşam otele döndüm.
Kahvaltı sırasında rengarenk Minsk motosikletleriyle hafta sonu gezisine çıkmış on kişilik Japon grubuyla tanıştım. Grupta kimler yoktu ki; Restoran sahibi iş adamı, Japonyanın sağlık ateşesi, garson, Japonyanın drag motosiklet şampiyonu, yani her sınıftan insane. Ben de eşyalarımı toplayıp birlikte Phon Lang’a oradan feribotla Cat Hai’ye yine feribotla Haiphong’a geçtik. Öğleden sonra onlar Hanoi’ye ben Ninh Binh’e gitmek üzere yollarımızı ayırdık. Vietnam'da hız limiti 60 km, sonunda motorun maximum hızı 70 ile radara yakalandım. Turist olduğumu anlayınca ceza yazmaktan vazgeçtiler. Saat beşte Ninh Binh’e ulaştım. Vietnada yediğim en güzel yemek bu pansiyonda oldu ve üzerine, içinde kobra yılanı bulunan Zio (pirinç şarabı).
Sabah on’da otelden ayrılıp civarda gezintiden sonra Hanoi’ye dönerken korktuğum başıma geldi ve motosiklet Hanoi’ye 90 km kala arıza yaptı. Geçerken gördüğüm 500 m gerideki tamirciye doğru itmeye başladım. Tamirci uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra kesin dönüş yapmış bir gurbetçi, Ninh Binh’den yedek parça getirilmesi ve tamir işi üç saat sürdü. Yola çıktıktan yirmi km sonra yine stop etti. On dakika sonra çalıştı. On km sonra yine durdu, çalıştı, durdu, çalıştı….. Hanoi’ye kadar bu defalarca oldu. Nihayet Hanoi’de trafik kaosunun içindeyim. İlk günkü tedirginliğimden eser kalmamış, yoğun motosiklet trafiğinin içerisinden sıyrılıp otele geldim.
Sabah motosikleti teslim edip şehir turu yaptım ve ulusal kahraman Ho Chi Min mozelesini ziyaret ettim. Vietnam Sosyalist Cumhuriyetinin kurucusu Ho Chi Minh 1912 yılında 22 yaşındayken Halong-Marsilya arasında sefer yapan gemilerde tayfa olarak çalışmaya başlamış. Bir sure Londra Carlton otelinde ahçı yamaklığı yapan Ho, kar küreyiciliği, metroda gazete satıcılığı, afiş yapıştırıcılığı gibi işler de yaparak hayatını kazanmış. Sonraları Paris’e yerleşen Ho, Fransız Kominist Hareketi içerisinde yer alarak Nguyen Al Quoc (Yurtsever Nguyen) takma adıyla şiirler, politik makaleler ve sinema eleştirileri yazmaya başlamış. 1943’de Vietnam’a özgürlük mücadelesi için yeniden dönen Ho, bu tarihten sonra Ho Chi Minh (Aydınlatan insan) adıyla anılmaya başlayan Ho’nun gerçek adı Nguyen Tat Tanh.
Akşam Cat Ba’da tanıştığım Hollandalılarla buluşup Vietnam’daki son yemeğimi kopek eti yapan restaurantda yiyip üzerine, içinde bol miktarda haşerat ve sürüngenin bulunduğu pirinç şarabı Zio içerek kutladık.
Sabah havaalanına giderken, yaşamımın en güzel ikinci tatilini geçirdiğim bu ülkeye ve güleryüzlü, sevimli insanlarına içimin iyicene ısınmış olduğunu farkedip ayrılığın burukluğunu hissediyorum. Ama bu ülkeye yaptığım ilk seyahatin son olmayacağını biliyorum.
Nufusu : 78.000.000
Yüzölçümü : 329.566 km2
Yönetim : Viet Nam Sosyalist Cumhuriyeti
Vize : Dış temsilciliklerden 15 günlük
İklim / Ne zaman gitmeli : Güneydoğu Asya ülkelerinde, Türkiyedeki gibi dört mevsim yok. Viet Nam da iki mevsim var “sıcak mevsim” ve “çok sıcak mevsim”. Yolculuk için en ideali, Kasım ve Mart ayları içerisinde kalan period. Hava sıcaklığı Nisan ve Ekim aylarında en yüksek seviyededir. Mayıs’tan Eylül’e kadar olan period en çok yağış alan “ıslak sezon”dur. Elbette hava sıcaklığı ve yağış kuzey ve güney bölgelerine göre değişiklik göstermektedir.
KISA TARİHİ : Hazırlanıyor...
YOL NOTLARI : Bankok havaalanında dört saatlik bekleyişten sonra Vietnam havayollarına ait uçak, İstanbuldan ayrılışımdan onyedi ve havada geçen toplam onbir saatlik uçuştan sonra akşam sekizde beni Hanoi’nin Noi Bai havaalanına ulaştırdı.
Pasaport kontrolü oncesi tüm yolcular, termal bir kameranın önünden geçerek SARS ve kuş gribi taşıyıcısı olma ihtimaline karşı ateşlerimiz ölçüldü. Havaalanından 28 km’lik yolculuktan sonra, merkezdeki Ving Quang otelinin penceresiz, hücre gibi odasına yerleştim. Eğer güneydoğu asyada şehir merkezinde kalacaksanız, dışarıda sabaha kadar süren yoğun motosiklet gürültüsüne karşı penceresiz odalar en doğru seçim.
Gece onbirde keşif için kendimi sokağa atıp motosiklet kiralayacağım adresi bulduktan sonra gece yarısı otele döndüm. Uyku ilacı almama rağmen önceki gece uçuş sırasında uyuyamamıştım. Dayanılmaz derecede yorgun ve uykusuzum ancak odamın dışarıya bakan hiç penceresi olmamasına rağmen dışarıdan gelen motosikletlerin gürültüsünden uyuyamadım.
Sonunda uykudan vazgeçip altı buçukta motosiklet kiralayacağım dükkanın yolunu tuttum. Vietnam’a 175 cc üzeri motosiklet girişi ve ithalatı yasak. Vietnam’da servis ve yedek parça sıkıntısı olmayan, Belarus malı 125 cc’lik Minsk motosiklet kiraladım. Otelden çantalarımı motosiklete yükleyip Hanoinin kaotik trafiğinden beni dışarı çıkarmaları için tekrar dükkanın yolunu tuttum.
Hanoi çıkışında refakatçimden ayrıldığımda saat on’u gösteriyordu. İlk durağım dört saat sonra Hanoi’ye 185 km uzaklıktaki Moc Chau şehri. Etrafı yüksek dağlarla çevrili, Vietnam’ın en iyi çaylarını yetiştiği süt endüstrisi merkezi. Moc Chau’da sonra yol çalışması nedeniyle sürüş eziyete dönüştü. Sonunda hava karardıktan bir saat sonra Yen Chau’ya ulaştığımda yoldaki kızıl renkli toprak ve terden yoğrulmuş çamurdan heykele benziyordum.
Akşam yemeğini otelin yanındaki lokantada yerken raflardaki büyük kavonozlardaki sıvının içindeki yuvarlaklar dikkatimi çekti. Sorduğumda, restoran sahibi, kavanoz içindeki pirinç şarabını bir bardağa doldurup ikram etti. Bardağın dibini bulduktan sonra, yuvarlakların sırrını öğrendim. Meğer keçi testisiymiş. Sonraları tüm restoranlarda bu tür görüntüler de arttı. Pirinç şarabı dolu kavanozla büyük eşek arıları, kırkayaklar, akrepler, gecko, ve yılanlarla dolu. En pahalı pirinç şarabı ise içinde üç metrelik kobra yılanı olanlar. Vietnamlılar herbir hayvanın farklı hastalıklara iyi geldiği sanısıyla bu ilaç-şaraplardan içiyorlar.
Sabah yedide uyanıp sekiz buçukta yeniden yola koyuldum. Yol inşaatı bir sure sonra bitti, dar ama temiz asfalt yolda üzerime üzerime gelen Rus malı eski kamyon trafiği de azaldı Öğleyin Son La’ya ulaştığımda beklediğim Vietnam burada karşıma çıktı. Çevredeki vahşi yeşillikte umduğum Vietnam’ı buldum. Bu kısa molada, Fransız kolonial dönemden kalma eski hapishaneyi gezdikten sonra yine yola koyuldum.
Artık yerleşim yerleri arasındaki mesafeler uzadı ve yoğun trafik yok denecek kadar azaldı. Pha Din geçidinden geçerken yol işçilerinin öğle yemeği davetini, odun ateşi üzerinde tüyleri ve iç organlarıyla kızaran kedi büyüklüğündeki farenin tadını merak etsem de kibarca reddettim. Başka bir işçinin kucağındaki fare, kara gözlerini birazdan kızaracağı ateşten alamıyordu. Bu kadarı bana bile fazla. Son La ile Dien Bien Phu arası sadece 150 km. Toplu taşıma arçlarıyla altı saat çeken yolu motosikletle üç saatte alarak Laos sınırına 34 km uzaklıktaki Dien Bien Phu’ya ulaştım.
Sanırım yeryüzünde Vietnamlılar kadar çok savaş gören ve acı çeken ulus olmamıştır. Önce Çin, ardından Japon, sonra Fransız ve son olarak Amerikan işgalleri. Dien Bien Phu Vietnam’ın özgürlük savaşında önemli rolü olan bir şehir. Ho Chi Minh’den son sonra Vietnam’ın ikinci ulusal kahramanı Vo Nguyen Giap’ın Fransız sömürgesine karşı başlattığı savaş 6 Mayıs 1954’te bu şehirde noktalanmış. Bu gün 94 yaşındaki Vo Nguyen Giap, Fidel Castro gibi halen yaşayan devrimci efsanelerden.Öğleden sonra yola çıkıp Lai Caou’ya ulaştım.
Öğle yemeğinden sonra Paso’ya doğru üçte yola çıktım. Paso’ya 17 km kala korktuğum başıma geldi ve motosikletin benzini bitti. Bu ıssız dağ başında oturup beklemekten başka yapacak hiç bir şey yok. Yarım saat sonra yoldan geçen motosikletli genç çiftten yardım istedim, beş km ileriden bana iki litre benzin getirdiler, sonunda Paso’ya ulaşıp temiz ve sevimli ahşap otelin süitine yerleştim.
Hanoiden ayrıldığımdan beri rastladığım tek turist, aynı oteli paylaştığım Belçika büyükelçisi ve eşiydi. Bu küçük kasabada hava oldukça serin olmasına rağmen sivrisineklerden rahat huzur yok. Yemekten sonra gece otelin geniş terasında konyağımı yudumlarken ağzıma sert taneler gelmeye başladı daha sonra huylanıp odanın ışığında bardağı incelediğimde dibinde bir parmak kalınlığında küçük haşeratlarla dolu olduğunu görünce konyaktan vazgeçip yataktaki cibinliğe sığındım.
Dokuzda Pasodan ayrılıp, Vietnamın en yüksek dağının bulunduğu 3143 m.lik Fansipan dağında uzun ve keyifli bir sürüşten sonra saat birde Sapa’ya ulaştım. Burada sıcaklık on beş derecenin altında ve ortalık turist kaynıyor. Turistik Sapa’dan kaçarcasına uzaklaşıyorum.
Dört buçukta Çin sınırına bir-kaç yüz metre uzaktaki Lao Cai’ye ulaştım, amacım hava kararmadan once Bac Ha’ya ulaşmak olduğu için oyalanmadan yeniden dağlara doğru sürmeye devam edip akşamın karanlığında, bozuk toprak yolda iş makinaları arasında sıyrılıp saat altı’da Bac Ha’ya ulaştım.
Sabah yağmurla uyanıp, çekişi düşen motosikleti otelin yanındaki motosiklet tamircisi bayan ustanın ellerine teslim ettim. Erkeklere yakışan bir ustalıkla motosikleti tamir edip, bir de deneme sürüşünden sonra bir saat içinde bana teslim etti.
Yağmura rağmen dokuzbuçukta yola koyulup Ha Giang’a oradan da savaş sırasında Vietnamın ulusal kahramanı Ho Chi Min’in karargah olarak kullandığı, bir günlük mesafedeki Hang Pac Bo’daki mağaraya gitmek istiyordum. Ancak elimdeki harita ve rehber kitapta bundan sonrası için fazla bilgi yok. Yol kenarındaki “girilmez, yasak bölge” uyarılarına aldırmadan, yağmur ve sis altında geçen elli km’den sonra haritada olmayan Xin Mcai şehrine ulaştım.
Fotoğraf çekerken yanıma gelen asker engel olmaya çalıştı. Ben işaret diliyle gitmek istediğim yönü gösterince de önüme geçip engel olup geldiğim yöne geri dönmem konusunda ısrar edince aramızda işaret diliyle tartışma başladı. Bu arada bir kaç asker daha geldi. Yarım saat süren tartışma sonrasında diğerleri sıkılıp ayrıldı son kalan asker de ne halin varsa gör dercesine beni bıraktı. Kazanmış olmanın guruyla üç km daha devam ettim. Vietnam’da yollarda sıklıkla olan bariyerlere alıştığım için açık bir bariyerden geçtim ama bir sure sonra yol garipleşmeye başladı, durup geri baktığımda yolda bir takım insanlar bana işaret ediyorlar. Geri döndüğümde bu sefer askerler de geldi ve daha ciddiler, pasaportumu aldılar. Anladım ki bir sınır ihlali durumu söz konusu. Meğerse yolun bir kaç-yüz metre sonrası Çin. Özür dileyip, pasaportumu alıp sessizce yine Bac Ha’ya dönerken Ha Giang’a giden levhayı görüp saptım. Ancak bu kestirme yola patika demek daha doğru Çamur ve çakıldan ibaret ve hiç araç trafiği olmayan bu yolda sekiz km gittikten sonra yağmur ve sisle birlikte şansımı daha fazla zorlamamak için Ha Giang’a gitmekten vazgeçip Bac Ha’ya geri döndüm. Dağ yolundan tekrar inişe geçip asfalta ulaştım. Akşamın karanlığında Yen Bai’ye ulaşıp orman içindeki tek temiz oteline yerleştim.
Halong körfezine gitmek üzere sabah Yen Bai’den ayrıldım. Dağlardan indikçe tropikal sıcak yine bunaltmaya başladı. Tuyen Quay üzerinden, günler sonra ilk defa gündüz gözüyle Thai Nguyen’e ulaştım. On gündür kuzey Vietnam dağlarında geçen yorucu yolculuktan sonra öğleden sonrasını ertesi sabaha kadar otelde dinlenerek geçirdim.
Sabah, şehirde bir buçuk saat arandıktan nihayet Halong’a giden kestirme yolu buldum. Köylerin, tarlaların ve derelerin içinden geçen 50 km’lik toprak yolu üç saatde alarak sonunda otoyola çıkıp hava kararırken Halong şehrine ulaştım. Tüm seyahatim boyunca kaldığım tek beş yıldızlı otel konforunu kısa süreli de olsa burada yaşadım. Öğleyin feribotla Halong’dan Hon Gai adasına geçtim. Küçük ada turundan sonra eski ahşap bir teknenin kaptanıyla beni ve motosikletimi Cat Ba adasına götürmesi için anlaştım. Hydrofoillerle bu yolu bir saatde almak mümkün ancak motosikleti yüklemek mümkün olmuyor. Ağır ağır yol alan eski teknenin üç yolcusundan biri olarak seyir ederken Halong körfezindeki binlerce adacıkları da görüntüleme fırsatım oldu. Dört saat sonra Cat Ba adasına ulaşıp küçük bir pansiyonun deniz manzaralı odasına yerleştim.
Sabah ilk olarak adadaki “Gizli Hastane” mağarasını gezdim. Halong körfezinin Amerikan işgali sırasında, yaralı Viet Minh gerillalarının tedavi edildiği bu mağara hastane, devasa bir dağın içerisine oyulmuş tüneller ve geniş dehlizlerden oluşuyor. Daha sonra adanın en yüksek dağına tırmanıp çevreyi kuşbakışı görme fırsatım oldu. Adanın arka taraflarında kısa gezintiden sonra akşam otele döndüm.
Kahvaltı sırasında rengarenk Minsk motosikletleriyle hafta sonu gezisine çıkmış on kişilik Japon grubuyla tanıştım. Grupta kimler yoktu ki; Restoran sahibi iş adamı, Japonyanın sağlık ateşesi, garson, Japonyanın drag motosiklet şampiyonu, yani her sınıftan insane. Ben de eşyalarımı toplayıp birlikte Phon Lang’a oradan feribotla Cat Hai’ye yine feribotla Haiphong’a geçtik. Öğleden sonra onlar Hanoi’ye ben Ninh Binh’e gitmek üzere yollarımızı ayırdık. Vietnam'da hız limiti 60 km, sonunda motorun maximum hızı 70 ile radara yakalandım. Turist olduğumu anlayınca ceza yazmaktan vazgeçtiler. Saat beşte Ninh Binh’e ulaştım. Vietnada yediğim en güzel yemek bu pansiyonda oldu ve üzerine, içinde kobra yılanı bulunan Zio (pirinç şarabı).
Sabah on’da otelden ayrılıp civarda gezintiden sonra Hanoi’ye dönerken korktuğum başıma geldi ve motosiklet Hanoi’ye 90 km kala arıza yaptı. Geçerken gördüğüm 500 m gerideki tamirciye doğru itmeye başladım. Tamirci uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra kesin dönüş yapmış bir gurbetçi, Ninh Binh’den yedek parça getirilmesi ve tamir işi üç saat sürdü. Yola çıktıktan yirmi km sonra yine stop etti. On dakika sonra çalıştı. On km sonra yine durdu, çalıştı, durdu, çalıştı….. Hanoi’ye kadar bu defalarca oldu. Nihayet Hanoi’de trafik kaosunun içindeyim. İlk günkü tedirginliğimden eser kalmamış, yoğun motosiklet trafiğinin içerisinden sıyrılıp otele geldim.
Sabah motosikleti teslim edip şehir turu yaptım ve ulusal kahraman Ho Chi Min mozelesini ziyaret ettim. Vietnam Sosyalist Cumhuriyetinin kurucusu Ho Chi Minh 1912 yılında 22 yaşındayken Halong-Marsilya arasında sefer yapan gemilerde tayfa olarak çalışmaya başlamış. Bir sure Londra Carlton otelinde ahçı yamaklığı yapan Ho, kar küreyiciliği, metroda gazete satıcılığı, afiş yapıştırıcılığı gibi işler de yaparak hayatını kazanmış. Sonraları Paris’e yerleşen Ho, Fransız Kominist Hareketi içerisinde yer alarak Nguyen Al Quoc (Yurtsever Nguyen) takma adıyla şiirler, politik makaleler ve sinema eleştirileri yazmaya başlamış. 1943’de Vietnam’a özgürlük mücadelesi için yeniden dönen Ho, bu tarihten sonra Ho Chi Minh (Aydınlatan insan) adıyla anılmaya başlayan Ho’nun gerçek adı Nguyen Tat Tanh.
Akşam Cat Ba’da tanıştığım Hollandalılarla buluşup Vietnam’daki son yemeğimi kopek eti yapan restaurantda yiyip üzerine, içinde bol miktarda haşerat ve sürüngenin bulunduğu pirinç şarabı Zio içerek kutladık.
Sabah havaalanına giderken, yaşamımın en güzel ikinci tatilini geçirdiğim bu ülkeye ve güleryüzlü, sevimli insanlarına içimin iyicene ısınmış olduğunu farkedip ayrılığın burukluğunu hissediyorum. Ama bu ülkeye yaptığım ilk seyahatin son olmayacağını biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder